- Katılım
- 24 Şubat 2018
- Mesajlar
- 24,738
Alet işler, el övünür diye bir atasözü geçti bugün bir arkadaşla konuşurken. Ben bu atasözüne hep şüpheyle bakıyorum. şöyle bir anımı anlatayım.
Memlekette bilardo salonu işletiyoruz, ben teknik liseden mezun oldum ve üç senedir üniversiteyi kazanmaya çalışıyorum. İlk denemede kazanamayınca da tabi babam çay tepsisini verdi elime
Neyse, gece gündüz bayram hafta sonu çalışıyorum. Bizim enişte birgün geldi, kızı belki meraklanır diye ona keman almış, kızda da zerre merak yok, keman bir kenarda durmuş birkaç senedir. Tozlu çantasında kemanı getirmiş bana verdi. Az çok bağlama çalıyorum, onda da tel var bunda da deyip biraz kurcaladım. Ama tek çıkarabildiğim ses kapı gıcırtısı. Kurcaladıkça keman yayındaki kılları koparıyorum, belki kılların %10 u falan gitti. Artık ramazan gelince sahur vakti müşterileri salondan kovmak için kullanıyorum, bir iki kapı gıcırtısı çıkardımmı insanların sabrı bir yere kadar
Neyse, birgün kalabalık bir müşteri grubu geldi gece. Bunlar Ankara'da sahne alan, ünlü bir sanatçının orkestrasıymış. Bizim memlekette romanlar zaten iyi müzisyendir, bu gruptaki kemancı da benim memleketten ve Türkiye'de meşhur imiş, adını hatırlayamadım şimdi. Bunların bilardo oyunu bittikten sonra düşündüm, ulan bu bendeki kemandan kapı gıcırtısından başka ses çıkmıyor, şu kemancıya bir baktırayım da, bozuksa atayım çöpe diye düşündüm. Adama verdim kemanı. Biraz uğraştı, akordunu falan yaptı, ondan sonra bir başladı çalmaya, aman allahım, gözlerimden yaşlar geldi. Komşu dükkanlardan gelmeye başladılar dinlemek için. "Fena değil bu, satmayı düşünürsen bana haber ver" dedi.
Keman gerçekten öyle ahım şahım bir keman değildi, Yani elimde bir Stradivarius varmış da benim haberim yokmuş durumu yok. Demekki alet işler el övünür diye birşey yok. El işler, elin sahibi övünürmüş
Memlekette bilardo salonu işletiyoruz, ben teknik liseden mezun oldum ve üç senedir üniversiteyi kazanmaya çalışıyorum. İlk denemede kazanamayınca da tabi babam çay tepsisini verdi elime
Neyse, gece gündüz bayram hafta sonu çalışıyorum. Bizim enişte birgün geldi, kızı belki meraklanır diye ona keman almış, kızda da zerre merak yok, keman bir kenarda durmuş birkaç senedir. Tozlu çantasında kemanı getirmiş bana verdi. Az çok bağlama çalıyorum, onda da tel var bunda da deyip biraz kurcaladım. Ama tek çıkarabildiğim ses kapı gıcırtısı. Kurcaladıkça keman yayındaki kılları koparıyorum, belki kılların %10 u falan gitti. Artık ramazan gelince sahur vakti müşterileri salondan kovmak için kullanıyorum, bir iki kapı gıcırtısı çıkardımmı insanların sabrı bir yere kadar
Neyse, birgün kalabalık bir müşteri grubu geldi gece. Bunlar Ankara'da sahne alan, ünlü bir sanatçının orkestrasıymış. Bizim memlekette romanlar zaten iyi müzisyendir, bu gruptaki kemancı da benim memleketten ve Türkiye'de meşhur imiş, adını hatırlayamadım şimdi. Bunların bilardo oyunu bittikten sonra düşündüm, ulan bu bendeki kemandan kapı gıcırtısından başka ses çıkmıyor, şu kemancıya bir baktırayım da, bozuksa atayım çöpe diye düşündüm. Adama verdim kemanı. Biraz uğraştı, akordunu falan yaptı, ondan sonra bir başladı çalmaya, aman allahım, gözlerimden yaşlar geldi. Komşu dükkanlardan gelmeye başladılar dinlemek için. "Fena değil bu, satmayı düşünürsen bana haber ver" dedi.
Keman gerçekten öyle ahım şahım bir keman değildi, Yani elimde bir Stradivarius varmış da benim haberim yokmuş durumu yok. Demekki alet işler el övünür diye birşey yok. El işler, elin sahibi övünürmüş