İngilizce eğitim tartışması

taydin

Timur Aydın
Staff member
Katılım
24 Şubat 2018
Mesajlar
26,574
Yurtsever sanatçımız Kıraç, geçen günlerde İngilizce eğitim ile ilgili yaptığı açıklama ile ülkemizde çok önemli bir tartışmayı başlatmış oldu. Ama "tartışma", büyük ölçüde söylenen şeyi yanlış anlayanların gösterdiği tepki, bir de batı hayranlığının büyüsü altında gözleri körelmiş birtakım "çağdaş, modern" geçinen kesimin refleks reaksiyonlarından ibaretti bence.

Söylenen şey, "hiç kimse ingilizce öğrenmesin" değildir. İngilizceyi öğreneceğiz. Hatta bununla da yetinmeyip, ikinci bir yabancı dili öğreneceğiz.

Ama okullarımızda verilen matematik, fen, sosyal bilimler ve diğer dersler Türkçe olarak okutulmalı, ingilizce değil. Eğitim dilinin ingilizce olması, bir çağdaşlık göstergesi değil, sömürgeleşmede ileri evrelere ulaşıldığının, tehlike çanlarının çalmaya başladığının göstergesidir.

Ama burada kendime de çuvaldızı biraz batırmam lazım: Paylaştığım bilgileri düzgün ve doğru Türkçe ile paylaşmaya gayret ediyorum, ama bunda her zaman istediğim başarıyı elde edemiyorum. Bunun bir sebebi, elektronik ve bilgisayar alanlarında kullanılan birçok kelime için henüz Türkçe kelimeler türetilmemiş olması, ama diğer sebebi de, gerçekten türetilmiş olan kelimeleri araştırıp kullanmak yerine biraz kolaycılığa kaçıp hemen ingilizcesini kullanıveriyorum. Ama önemli olan bu konuda bir bilincin oluşması ve gayret gösterilmesi.

Bu konuda sizin fikirleriniz nelerdir?
 
Son düzenleme:
Buradaki ikilem acaba İngilizce dilini kullandığımızda kültürel olarak özümsenmek düşüncesimidir? ( Kıraç beyin anlatımının yanlış anlaşılma durumu sanırım bu yöndedir )

Bence de İngilizce öğrenilmelidir. Bu ne kültürel olarak özümsenmek nede kendi dilimizi unutmak olmamalıdır. Buradaki dengeyi kurmak bizim elimizdedir. Ancak aldığımız eğtim ne derece sağlıklı bu tartışılır. Bence öncelikle düzgün bir eğitim alarak Türkçe'yi öğrenmeliyiz. Sonrasında ise gelişmişlik düzeyimizi arttırabilmemiz için mutlaka ikinci dili öğrenmeliyiz.
 
Benim anladığım kadarıyla ana dayanak noktası şu: Bir milleti, millet yapan en önemli unsurların başında, ortak dil ve ortak kültür vardır. Eğer bir millet kendi dilini kaybederse, hemen sonrasında kendi kültürünü de kaybeder. Bunları kaybettikten sonra da artık o milletin bireyleri "ben bu vatanı niye savunayım ki? O vatanın dilini çok az kullanıyorum, onun yerine daha çok ingilizceyi kullanıyorum. O vatanın kültüründen de nefret ediyor, tarihinden de utanıyorum. O zaman niye o vatan için mücadele edeyim?" diye düşünmeye başlarlar.

Eğer eğitim sadece ingilizce dilinde verildiği zaman, haliyle çocuklara batının klasikleri okutulacak, batının değerlerinin daha doğru olduğu aşılanacak. Batı yaşam tarzının, batı sanatının, daha çağdaş olduğu aşılanacak. Bunun doğal sonucu da o eğitim sisteminden çıkan çocuklar, batıya özenen, kendi milletinden utanan, "biz adam olmayız abi ya ..." mentalitesine sahip, ve ilk bulduğu fırsatta batı ülkelerinden birine kapağı atmaya çalışan bir düşünce yapısında olacak. Böyle bir insanın ülkesine hiçbir faydası dokunamaz.
 
Benim yaşadığım yere yakın, deniz kıyısındaki bir köyde, çok modern ve tamamen ingilizce eğitim yapan bir okul vardı. Bilmiyorum hala duruyor mu.

Bu okula, ya çok yüksek paralar vererek çocuğunu kaydettirebiliyordun, yada çocuğun üstün zekalı olması gerekiyordu. Özellikle de, doğu illerindeki fakir, ama çok zeki kürt çocukları tercih ediyorlardı. Burada okuyan çocuklar, düzenli olarak batı ülkelerine gezilere götürülüyor, ve rivayete göre de mezun olanlar batıdaki yüksek teknoloji firmaları tarafından hemen işe alınıyorlarmış.

Şimdi burada düşünelim, bu okul kime hizmet ediyor? Bana sorarsan, Türkiye'ye hizmet etmediği kesin :)
 
Evet bu konuya katılıyorum.

Birde plaza dili diye bir tanım çıkartmışlar. Genelde kurumsal firmalarda kullanılan bu dil yarı İngilizce yarı Türkçe bir dil olmuş ve ancak kendi içinde konuşanların anladığı bir hal almış.

Özümüzü kaybetmeden bu işi yapmak gerek. Bu noktada aslında Türk Dil Kurumuda aslında İngilizceden dilimize giren kelimeleri bir şekilde en uygun karşılığı bulup alsak bu sorun daha az karşımıza çıkacaktır. Aslında bu sorunun bir çok alt nedeni var. İçinde bulunduğumuz eğitimsel , sosyal , kültürel , ekonomik v.s. bir çok durumların etkisi yüksek.
 
Birde plaza dili diye bir tanım çıkartmışlar. Genelde kurumsal firmalarda kullanılan bu dil yarı İngilizce yarı Türkçe bir dil olmuş ve ancak kendi içinde konuşanların anladığı bir hal almış.

Evet tahmin edebiliyorum ... Kim bilir kendileri ile ne kadar gurur duyuyorlardır o yabancı jargonu kullandıkları için :D
 
Kıraç üzerinden dönen tartışmayı bilmiyorum ancak bu konu çok uzun zamandır alt tarafta gündemde olan bir konu. Özellikle rahmetli Oktay Sinanoğlu'nun bir çok kitabı mevcut. https://www.kitapyurdu.com/yazar/oktay-sinanoglu/12625.html Hatta okumaya üşenenler için genel olarak üzerinde durduğu Türkçe'nin önemini ifade ettiği belgeseli bile mevcut.
Kesinlikle kendi dilimize sahip çıkmamız gerektiği konusunda bir çok kişi ile hemfikir olduğumu görüyorum. Bana göre sorunun temeli üretme iştahımızın çok çok zayıf olmasından kaynaklanıyor. Ailede fayda değil çıkar konuşuluyor. Bunun da temelinde kadınlar yatıyor. Anneler evinde gelecek için değil, babalara daha düşük maaş vermek isteyen kapitalin elinde "özgürlük diktesi" altında çalışmaya zorlanıyor. Zannın olumlusu makbuldür ya hani, bence kadının başkasının emrinde çalışması da geleceği için daha yararlı, parasal özgürlük vs. safsataları da günümüzün için kötü zan... Bu yalan nüfusu yaşlı olan Avrupalı için gerçek olabilir ancak bize uymaması gerekiyor. Çalışan annenin çocukları ana okuluna akşama kadar laylaylom. Sonuçta konu şuna geliyor; annenin içinde bulunduğu kapital çevrede hava civa yapacağı ihtiyaçları doğuyor. Mesela bu konun da bir parçası olan eğitim. Evet eğitim de dil sorunun önemli bir ayağı ancak "nereden mezunsun?" sorusun memleket nere iması ile soruluyor. Arada üretime uygun insanlar da yukarıdaki gibi bir kaç kurumda yurtdışına aşina yetiştirip oralara pazarlanıyor. Bildiğin organ mafyası gibi bir şey... Beyin satıyorlar. Etimizden, sütümüzden, postumuzdan ve hatta yetmiyor ecdadımızdan (kültürümüzden, devlet terbiyemizden) işlerine geldiği gibi yararlanıyorlar. Biz de yarı şuursuz, felç gibi geziyoruz. Ezcümle kadınlar gerçek bir şuur kazanmadıkça bugün Kıraç üzerinden dönen bu tartışmanın hiç bir faydası olmaz. Yetiştirilen nesil ne talep ederse o verilecek. Bugün de insanlar ne talep ediyorsa onu görüyor... Bunun önemini anlayan ve talep eden azınlık da arada tost oluyor, olmaya da devem eder. Umarım bu durum tersine döner de ben hatalı çıkarım.
 
Video'yu seyretmeye başladım. Oktay Sinanoğlu'nu ben ilk defa duyuyorum. Kötü gidişatı onlarca yıl önce anlayan bilim insanlarımız varmış demekki, ama malesef sesleri hiç duyulmamış! Hatta belki de "radikal, uç fikirli akademisyen" yaftası yapıştırılarak ciddiye alınmasına engel olunmuş da olabilir.

Bize zararlı olan ve bizi çökertecek olan herşey, hep "çağdaşlık", "modernlik", "eşitlik", "barış" gibi kavramlarla süslenip bize yıllarca yutturulmuş. Hem emperyal güçlerin zehrini içiyor, hem de adamlara teşekkür ediyor konuma gelmişiz.
 
1982 yılıydı; Poznan Adam Mickiewicz Üniversitesi'nde moleküler biyoloji öğrencisi olan 20 yaşındaki Piotr Wozniak, yeni öğrendiği bilgileri beyninde tutamamasından dolayı oldukça hayal kırıklığına uğradı. Bu, moleküler biyolojide başarılı bir kariyere başlamak isteyen birinin öğrenmesi gereken biyokimya, fizyoloji, kimya ve İngilizce gibi geniş materyallere atıfta bulunuyordu. Unutma sorununu daha sistematik bir şekilde ele almanın en büyük teşviklerinden biri, Wozniak'ın yaptığı basit bir hesaplamaydı; bu hesaplama, standart yöntemleriyle İngilizceyi ustalaşma çalışmalarına devam ederse, tüm önemli kelime dağarcığını edinmesi için 120 yıl süreceğini gösterdi. Bu, Wozniak'ı öğrenme yöntemleri üzerinde çalışmaya teşvik etmekle kalmadı, aynı zamanda onu tüm insanlar için tek bir dil fikrinin kararlı bir savunucusu haline getirdi (insanlığın çeviri ve dil öğrenmeye harcadığı zaman ve parayı göz önünde bulundurarak). Başlangıçta, Wozniak hatırlamak istediği gerçekler ve rakamlarla dolu notlar yığınlarını artırdı. Unutmanın sık sık tekrarlar gerektirdiğini ve yeni toplanan ve ezberlenen tüm bilgileri yönetmek için sistematik bir yaklaşımın gerekliliğini uzun sürmedi. Açık bir sezgi kullanarak, Wozniak farklı tekrarlar arası aralıklardan sonra bilginin aklımında kalmayı ölçmeye çalıştı ve 1985'te henüz bilgisayar gerektirmeyen SuperMemo'nun ilk taslağını formüle etti.

Kaynak:https://www.supermemo.com/en/blog/the-true-history-of-spaced-repetition

Dil öğrenimi için kullanılan supermemo uygulamasını tasarlayan Piotr Wozniak bile tek dil savunucusu.
Bende dil öğrenimi yerine meslek öğrenimine odaklanılmasından yanayım.
Hafıza kapasitemiz hem eşit değil hemde sınırsız değil.
 
gemini veya gpt ile bu eğitim metodunu mükemmel olarak kullanabilirsin. başlangıçta doğru promptu verdikten sonra ai süreci çok güzel yönetebilir. seviye analizi yapıp ona uygun kelime-cümle öneriyle gelebilir. hatta bildiğim kadarıyla duolingo gibi dil eğitim platformları da bu sistemin gelişmişini kullanıyor.
 

Forum istatistikleri

Konular
8,718
Mesajlar
142,303
Üyeler
3,480
Son üye
Ela

Son kaynaklar

Son profil mesajları

Abdullah karaoglan falcon_browning Abdullah karaoglan wrote on falcon_browning's profile.
selamın aleyküm ses sistemindeki cızırtıyı hallettınızmi
"Araştırma, ne yaptığını bilmediğinde yaptığın şeydir." - Wernher von Braun
“Kendi yolunu çizen kişi, kimsenin izinden gitmez.” – Nietzsche
Kim İslâm’da güzel bir çığır açarsa (güzel bir alışkanlık başlatırsa), onun sevabı ve kendisinden sonra ona uyanların sevapları, onların sevaplarından hiçbir şey eksilmeksizin ona da yazılır.
erdemtr55 taydin erdemtr55 wrote on taydin's profile.
Merhaba Taydin bey,
Gruba spms serisi yapıcak mısınız?
ben 3 sargılı toroid ile 2 adet flyback sürücek bir devre yapmayı düşünüyorum.size soracak sorularım vardı?
Back
Top