İnsan vücudunda doku ve organ yıpranması, salgı bezlerinin dejenere olup işlevlerini yitirmesi ve hormonal dengenin bozulması gibi birçok zaaf bulunuyor. Aslında cilt ve eklem yıpranmaları bile başlı başına bir sorun.
Bu nedenle; gençlik iksiri, ömür uzatma aşısı vb. sentetik yollarla belirttiğiniz ömür süresine ulaşılabileceğini hiç sanmıyorum. Geriye, çok uzun süreye yayılabilecek bir evrimleşme kalıyor. O durumda da zaten beynin de buna uyum sağlaması beklenir.
Diğer bir konu... Biner yıllık ömürleri geçtim; insanlık, bütün aymazlıklarıyla dünyayı mahvetme eğilimindeyken, sadece şu önümüzdeki 1000 yılı bile görebilecek mi acaba?
Bunların hepsini de bir kenara bırakalım, işin psiko-sosyo-kültürel boyutuna odaklanmayı deneyelim...
Otuzlu yıllarda doğup bugün hâla yaşayanlar; kağnı ile başladı, hava otomobili veya turistik amaçlı uzay mekiğini gördü; telgrafla manyetolu telefonla başladı, kablo kullanmayan üstelik internetli akıllı telefonları gördü; bazı alışverişleri için köyden veya kasabadan şehre bizzat gitmesi gerekiyordu, nakit paranın yüzünü bile görmeden verdiği siparişin kapısına teslim edildiği günleri gördü.
Ömür dışında aynı bugünkü yapısıyla kalacağını varsayarsak; bunlar, insanın kolay kaldırabileceği yükler değil. Hele bir de 1000 yıla nelerin sığabileceğini düşünürseniz, durum daha da vahim bir hâl alır.
Yani, konu öylesine çetrefilli ki; bizi adeta varsayımlarımızı bile ölçüp biçerek ifade etmeye zorluyor.