Bu konuya yazmamaya karar vermiştim ama sonunda affınıza sığınarak yazmaya karar verdim. Hatta yazıp yazıp sildim. Ama sonunda yayınamaya karar verdim. Aşağıdaki yazacaklarım forumdaki hiç bir mesaja ya da hiç bir paydaşa kişsel bir cevap değil, bu konudaki görüşlerimin genel bir özetidir.
Yazılanlardan gördüğüm kadarıyla çok hassasiyet var bu konuda. Kendimden bahsetmeyi hiç sevmiyorum ancak yazacaklarımın temelini merak edenler çıkacaktır. Elektronik benim için son zamanlarda bir iş yatırımına da dönüştürmeye çalıştığım bir hobi.
Ben aslında profesyonel hayatım boyunca yazılım sektöründe yer aldım. Çok uzun yıllar boyunca üretiminden sorumlu olduğum ERP yazılımı Dünyanın 35 ülkesinde büyük üretim şirketleri tarafından kullanıldı. ABD, Almanya, G. Kore, İsviçre, BAE, Hindistan gibi ülkelerde ofislerimiz ve yönettiğim mühendislik personelimiz vardı. Dolayısıyla hem ülkemizde hem de bir çok gelişmiş ülkede teknoloji ve sanayi firmalarıyla ve insanlarıyla çalışma imkanı buldum. Alman otomotiv sanayisinin pek çok tedarikçisinde proje yaptık. Türk savunma sanayisinin en ünlü firmaları dahil bir çok firmada proje yaptık, analiz ve danışmanlık hizmetleri verdim. Dünyanın pek çok ülkesine iş ziyaretlerinde bulundum. Önemli insanlarla bir araya gelip sohbet ve tartışma fırsatı edindim. Fırsat buldukça, bir taraftan akademik hayata da devam edip işletme finansı üzerine doktora yaptım. İstanbul Sanayi Odası, üretici birlikleri, üniversiteler, devlet kurumları gibi bir çok kurumda dijital dönüşüm stratejileri, Endüstri 4.0, Nesnelerin İnterneti gibi konularda eğitimler, konferanslar verdim. Önümüzdeki hafta büyük bir devlet üniversitemizin düzenlediği küçük teknoloji firmalarının büyüme ve yatırım bulma stratejileri ile ilgili bir çalıştayda konuşacağım. Dolayısıyla teknoloji stratejileri konusunda, hem Türkiye hem de gelişmiş ülkelerdeki gelişmeler ve yaklaşımlar ile ilgili bir miktar tecrübe edinme fırsatı buldum.
Şimdi somut gerçek olmayan hiç bir olaya değinmeden, konuyu kendimce rasyonel, objektif ve bilimsel bir çerçevede ele almaya çalışacağım.
Türk halkının içinde bulunduğu siyasi ortam nedeniyle her konuya fazlaca siyasi pencereden baktığını ya da muhalefetiyle-iktidarıyla siyasilerin ve medyanın her konuyu gereksiz yere siyaset ekseninde bir düzleme oturtarak bir kampanyaya dönüştürerek yansıttığını düşünüyorum. Halbuki iyi yapılan her işin alkışlanması, aynı zamanda her işin de daha iyi olabilmesi için eksik yönlerinin rahatça eleştirilebilmesi gereklidir. Hele hele böyle stratejik konuların çok daha bilimsel, ekonomik ve stratejik bir çerçevede ele alınması ve bir çatı strateji geliştirilerek o stratejinin çerçevesinde ilerletilmesi gerekir. Gelişmiş toplumlarda bu işler için babayiğite değil akla, fikre, iş planına, finansal ve bilimsel bir çerçeveye ihtiyaç duyar. Bunlar yerinde ise babayiğite zaten gerek yoktur, sadece aklı başında iş insanlarına ihtiyaç vardır.
Konumuza gelince, özetle fikirlerimi sıralayayım;
1- Dünya artık coğrafi sınırların ya da sahipliğin, milliyetin ekonomik ve teknolojik alanda anlamını yitirdiği global bir köy haline geldi. Markaların milliyeti kalmadı. Markanın milliyetini nasıl tarif edeceğiz? Üretim yerine göre mi? Tasarım yerine göre mi? Parçalarının menşeine göre mi? Sermayesinin sahibine göre mi? Hemen bir kaç örnek vereyim. Örneğin İsveç'in kendisiyle özdeşleşen meşhur markası Volvo artık Çinlilerin. Hepimiz Mercedes'i Alman markası olarak biliriz. Mercedes'in en önemli üretim yerlerinde birisi ve ana pazarlarından birisi ABD'dir. Pek çok aracında Fransız tasarımı motorlar kullanıyor. Daha önemlisi Mercedes'in büyük ortakları da ABD destekli Suud sermayesidir. Hepiniz WV emisyon skandalını hatırlayacaksınız. Alman hükümetinin buna cevabı yüzlerce polis ve onlarca savcı ile Mercedes'i basmak olduğunda ben Almanya'daydım. Microsoft ABD şirketi ancak Ar-Ge ve faturalama işlerinin büyük bölümünü İrlanda'da yapıyor. Baykar Savunma savaş olmasaydı Ukrayna fabrikasını açmış olacaktı. Yemeksepeti artık bir Alman ve Amerikan yatırımı. Trendyol Çin. Daha güzel bir örnek Bitcoin. Dünya'da emisyonu en yüksek para birimlerinden birisi haline geldi. Merkez bankası yok. Ülkesi yok. Dünyanın her yerinde kullanımda. Üç tane sosyal medya platformunu toplayınca Dünyanın en büyük ülkelerinin nüfusunu geçiyorsunuz.
Yani demem o ki, Dünya'da artık ürünlerin, markaların, şirketlerin milliyeti (ya da milliyetçiliği) gibi kavramlardan ziyade şirketlerin büyümesi, bulunduğu ülkelerde yarattığı istihdam-ekonomi-teknoloji-sinerji gibi kavramlar üzerine kafa yoruluyor, politika ve stratejiler geliştiriliyor. Çünkü artık Dünya doğru bulalım ya da bulmayalım, kapalı ekonomik modellerle yönetilmiyor ve firma ve ürünlerde milliyeti tarif etmek pek mümkün değil.
2- Türkiye'de bir çok otomotiv fabrikası var. Renault yarım asırdan fazladır Türkiye'de. Ford, Hyundai (kaçırdık ülkeden maalesef), Mercedes (kamyon, otobüs) gibi pek çok markanın üretim tesisleri var ve buralarda da Ar-Ge de yapılıyor; mühendislere, yan sanayiye müthiş bir bilgi birikimi de akıyor. Ford yeni İnternete bağlı araçlarını burada üretmeye başladı. Araçlardan gelecek anlık verilerin işleneceği bir platform üzerinde Türk mühendisler çalışılıyor. Yani ülkemize teknik birikim kazandırmaksa amaç, var olanlara da haksızlık yapmamak lazım. Mercedes Benz Türk'te yaptığı araştırmalar ile onlarca patent almış insanlar tanıyorum. TOGG'da seri üretim başladığına göre ar-genin ilk fazı bitti. Kaç patent alındı (ya da başvuruldu) bilen varsa yazsın.
3- Günümüzde otomobil üretmek için çok ileri bir teknoloji üretmek gerekli değil. İleri teknoloji makinaları kullanarak üreim yapmak ile karıştırmamak lazım. Ayrıca otomotiv rekabetin sert ve karlılığın az olduğu bir sektör. Ayrıca kendi otomobil markası olmak bir başarı da değil; bir sürü az gelişmiş ülkenin kendi otomobili zaten var ya da yolda.
Tata, Hindistan pazarı için Hyundai Casper, Suzuki Ignis, Renault Kwid ve Mahindra KUV100 dahil olmak üzere giderek artan sayıda bütçe odaklı modele rakip olaca
www.ototeknikveri.com
Pakistan Başbakanı İmran Han, ülkesinin yakın gelecekte kendi yerli otomobilini üreteceğini ve bunu ihraç edeceğini söyledi
tr.euronews.com
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
en.wikipedia.org
...
Çok daha stratejik, karlı ve ileri teknolojinin argesini yapmayı gerektiren yatırımlar var. Aynı zamanda katma değeri de ticari başarı şansı da çok daha yüksek. Örneğin Bor-Karbür üretilmesi için Balıkesir'de bir tesisin 3 yıl önce temeli atıldı. Açılış töreninde oradaydım. Gerçekten ülkemize çok daha fazla katma değer sağlayabilecek bir yatırım ama 3 yıldır faaliyete geçemedi. Kurucu genel müdürü ve konuya teknik olarak hakim olan kişi şu anda İstanbulda bir teknoparkta yöneticilik yapmaya başladı.
Örneğin hepimizin ara ara konuştuğu bir çip üretim tesisini on tane otomobil fabrikasına tercih ederim. Keşke gelişmiş bir nanoteknoloji enstitüsü kurulsa. İlla babyiğit arayacaksak bu işlere arasak keşke.
Mesela I2I, 5G üzerine çalışan kıymetli şirketlerimizden birisi. Bence çok daha hayırlı işler yapıyorlar. Mesela Netaş, yine 5G üzerinde çalışan aynı zamanda Türkiye'nin yazılım ihracat şampiyonu olan önemli bir telekom şirketi. Onu destekleyeceğimize Çinli ZTE'ye sattık, Şangay Beşlisi'yle resim vereceğiz diye. Üstelik 5G teknolojisi elimizden çıkmasın diye aynı fiyata Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı da teklif vermişken.
Sonra ileri tarım teknolojileri. Türkiye kadar verimli toprağı olup da bu kadar verimsiz kullanan bir tane gelişmiş ülke yok. Gelişmiş oldukları için mi herşeyi verimli kullanıyorlar yoksa öyle kullandıkları için mi gelişiyorlar bir düşünmek lazım. Elektrikli otomobil yerine elektrikli traktör üretsek, çiftçiye ÖTV'siz versek ülkeye hizmet çok daha fazla olmaz mı? Nükleer santrallerimizi yabancılara yaptırıyoruz. Pakistan bile nükleer teknolojiye sahip. İlla yeni bir şey öğreneceksek bunun gibi niş konuları öğrensek daha mı az hizmet etmiş oluruz?
Ülke olarak hayal kurmayı, basit işlerden büyük medetler ummayı, kolay yoldan büyük kazanımlar elde edebileceğimizi sanmayı, bir şeyi
yaparmış gibi yapmayı seviyoruz. Hayal kurmakla o iş olsaydı şimdiye bordan, toryumdan köşe olmuştuk. Mesela Uzay Ajansımız var mı var. Peki, nasıl gidiyor araştırmalar var mı bilginiz? Mesela yerli uçağımız 2019'da göklerde olacaktı, var mı bineniniz? Fatih tabletleri projesi yazıldı önceki mesajlarda. Birileri hala oradan kazandıkları paraları harcıyor. Sonra 2016'da yine bir seçim öncesi gittik Saab'dan bir aracın lisansını 40 milyon Avro'ya aldık yerli milli hibrit otomobilimiz 2019'da yollarda diye, sizin evin oradaki yollardan hiç geçti mi?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/-262501h.htm
Başka bir hastalığımız da sayılarla övünmek. Örneğin, yeni havalimanımız Avrupa'nın en büyüğü, bilmem kaç yüz bin metrekare. Garip bir şekilde bunula övünüyoruz. Bir kişi de çıkıp sormuyor, daha az kaynak ve alanla daha verimlisi, kullanışlısı yapılabilir miydi diye? Dünyanın en büyükleri dahil çok havalimanı gördüm. Yolcular ve havayolu şirketleri için açık ara en kullanışsız havalimanlarından birisi. Sebeplerini teknik olarak sıralayabilirim ama artık başka bir konuya kalsın
Peki yatırım yapılmasın mı? Ben neden kızıyorum?
Çünkü yatırım böyle yapılmaz da onun için. İş planı, Proje Yönetimi, Proje Değerleme, Net Değer Hesaplama, opsiyon değerleme ... yüzlerce konu. Bunarı bütün dünyada üniversitelerde, yüksek lisanslarda, doktoralarda boşuna mı okutuyorlar. Hangi işimizde doğru düzgün yapıyoruz biz bunları?
Çok hikayesine girdim istemeden. Soru cevapla özetleyeyim:
-TOGG kurulsun mu?
Evet, eğer yatırım yapacak iş adamı varsa, projeye inanıyorlarsa otomobil de üretilsin, yoğurt da. İster yeni baştan tasarlasınlar, ister her şeyini dışarıdan lisanslasınlar. Tamamen ticari bir karardır. Yatırım yapılırsa ülke için değerdir, istihdamdır. Ancak gereksiz yere ütopik anlamlar da yüklememek lazımdır.
- TOGG Halkın otomobili mi olacak?
Bu segmentte bir aracın Türkiye'de halkın otomobili olmasını beklemek ütopik. Fiyatı açıklanınca göreceğiz. Bu segmentte bir araç ortalama gelirli bir insanın maaşından artan parayla 2-3 yılda alabileceği bir araç olması elbette mümkün değil. Kişi başı nominal milli gelirin 6 bin dolarlarda olduğu bir ülkeyiz. Bir aile için ayda bin küsür dolar yapar. Bu da brüt. Siyasiler adamları da saçma bir pozisyonda bıraktı.
- TOGG devlet imkanlarıyla desteklensin mi?
Bence diğer saydığım konular kadar özellikli bir yatırım değildir. Herhangi bir yatırıma ne şekilde destekler verilecekse aynı desteklerden faydalanılmalıdır.
- TOGG çıkınca ülke kurtulur mu?
Böyle sorunca ne kadar garip geliyor değil mi? Halbu ki medyadaki tartışmanın anlamsız dediğim ekseni tam da bu. Bir kısmı diyor ki vay be şimdi yırttık, diğerleri ama vidası bilmem nereden
İki taraf da fazla anlam yüklüyor bazı şeylere. Mesela pil fabrikası çok ama çok daha değerli bir yatırım bu anlamda, ama onu konuşan yok. Kapağı bilmem nereden diyen de yok, yırttık diyen de.
- TOGG başarısız olacak bir firma mı?
Elbette başarılı olabilir. Teşvik şartlarını bilmiyorum. Çok abartılı teşvikler sağlandıysa çok iyi kar da yapabilir. Ancak, otomotiv sektörü rekabetin çok sert ve sürekli olduğu bir sektör. Ufacık bir fren pedalı arızası ihtimali Toyota'ya ne kadar zor günler yaşattı hatırlayanınız vardır. O yüzden bu kadar aceleye getirilmesi de işlerini ekstra zorlaştırıyor.
- TOGG almak ister misin?
Mantıklı fiyata güzel bir araba üretsinler. İlk alanlardan olurum. Hatta ciddi ciddi düşünüyorum fiyatlar açıklanınca sıraya girmeyi. Ama karar verirken gereksiz romantizmle değil teknik değerlere ve maliyetine göre karar veririm. Bu konuda en tutucu ülkelerden birisi Almanlardır. Alman malı kullanmayı çok severler. Ama kötü ya da pahalı malı da asla satamazsınız, çok titizlerdir. Öküzün altında buzağı ararlar. Bakın Opel batarken kimse aman Opel alalım Alman malı demedi. Amerikalılar sürekli gurur duyarlar Amerikalılıklarıyla ama o verimli Japon otomobilleri koskoca Amerikan Otomotiv sektörünü batırdı
- Ne yapalım?
Bu devirde bu ülkenin çıkışı teknolojide. Devletin artık rica-minnet, borç-harç çevirebildiği kısıtlı kaynaklarını betona, montaja, şişirilmiş ümitlere değil çok daha stratejik alanlara harcayalım. İleri tıp, ileri tarım, nano-teknoloji, robotik, yapay zeka, IoT ...
Ve tabi en önemlisi eğitim. Şu anda İstanbul'da ortaokul-lise öğrencisini yazdırabileceğiniz düzgün bir devlet okulu kalmadı. Çoğu ya imam-hatip oldu ya da özel. Geçenlerde Boğaziçi Üniversitesi İHA takımı Amerika'daki bir uluslararası ve çok önemli bir yarışma için okuldan yolculuk maliyeti için destek istedi, vermediler. THY bile öğrenci indiriminiz var ya dedi. Koca Boğaziçi Üniversitesi, koca THY, altı üstü 10 tane bilet. Bulamadılar pırlanta gibi çocuklar kaynak. Bir dostumdan rica ettim. Biz sponsor olduk. O yüzden ayranımız az içmeye, tahtrevalliyle de gitmeyelim gezmeye...
Sevgili dostlar, hiç bir siyasi görüşün tarafı taraftarı değilim. Çok siyasetçi tanıyorum. Ama siyaseti de, siyasetçileri de sevmiyorum.
Peki niye bu kadar yazdım, bu kadar dertliyim?
Çünkü ben biraz daha büyüdüklerinde çocuklarımı yurt dışına göndermek istemiyorum. Burada bir hayat kursunlar istiyorum. Ancak bunun için de buranın daha yaşanır olması gerekiyor. Bu konuda elimden gelen birşey varsa da yapmaya çalışıyorum. Üniversitelerde ders veriyorum. Eğitimler veriyorum. Siyasilere, bürokratlara dertleri, çözümleri anlatıyorum. Teknoloji stratejileriyle ilgili bilgi notları hazırlayıp bakanlarla, bakan yardımcılarıyla paylaşmaya çalışıyorum. Bazen anlıyorlar
Sektöre faydalı iki tane tebliğin çıkarılmasına vesile oldum, teknoloji serbest bölgelerinin kurulmasında desteklenmesinde emeğim geçti.
Bu konuda da sizlere dilim döndüğünce derdimi anlatmaya çalıştım. Potansiyelimiz çok fazla. Aklın, bilginin, bilimin ama en önemlisi hesap kitabın yolundan gitmemiz; kişileri, tarafları soyutlayıp meselelerin özüne bakmamız gerektiğini düşünüyorum.
Kızdırdıklarım olduysa affola...