Ne diyoruz hep, Türkiye’nin en büyük potansiyeli gençliği. Aşağıda okuduklarınızdan sonra fark edeceksiniz ki Türkiye’nin gençleri aslında üç ülkenin çoktan yetenek havuzu olmuş bile.
Her yıl 1,5 milyona yakın genç lise sınavlarına giriyor. LGS diye kısalttığımız sınava. Bu sınavla Türkiye’nin en iyi, en akıllı, en çalışkan çocukları bir elekten geçiriliyor. Bu 1,5 milyon gencin en tepesindeki yüzde %1’lik kısmının hedefi, hayali değişmez. Zira en yüksek puan sıralaması şöyledir:
1- İstanbul Erkek Lisesi
2- Galatasaray Lisesi
3- Kabataş Erkek Lisesi
Yani ne yapmış oluyor eğitim sistemimiz. Türkiye’nin geleceği olan 1,5 milyon genci bir elekten geçiriyor. En başarılı 1.000 öğrenciyi bu üç okula yerleştiriyor. Sonra da diyor ki bu üç okul çok önemli, bu okullara en iyi hocaları, en iyi imkânları sağlayalım. Mantıklı görünüyor değil mi?
Hikâyenin karanlık kısmı da burada başlıyor. İşçinin, memurun, dar gelirlinin, emeklinin kıt kanaat ekmeğinden, suyundan artırıp ödediği vergilerle okuttuğu bu pırıl pırıl gençlerimiz üç ülke tarafından pay edilmiş durumda. İstanbul Erkek Lisesi Alman ekolü, Galatasaray Lisesi hepinizin malumu Fransız ekolü. Kabataş Erkek Lisesi ise tam olarak ekol denemese de İngilizlerin gözünü bir an bile ayırmadığı, teması bir an bile kesmediği bir okul.
Şu soru aklınıza gelmiş olmalı. Bu çocuklar, bu üç okulun mezunları ne yapıyor? Maalesef ki %70’in üzerinde bir oranda yurt dışına gidiyor. Almanya’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya ve Amerika’ya.
Hep söylenir, emperyal devletler birçok ülkede arama-tarama faaliyeti yapıp en zeki, en akıllı gençleri tek tek toplar, okullarında burs vererek alır diye. Türkiye’de buna gerek bile yok, LGS sistemi bunu onlar adına yapıyor bile.
Çok çarpıcı birkaç örnek vereyim. İşte 2008’den bir haber: “İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth ve eşi Edinburgh Dükü Prens Philip, Kabataş Erkek Lisesinde öğrencilerin bilim projelerini inceledi.”
Bu da 2023’den bir haber: Kraliçe 2. Elizabeth'in en küçük oğlu Prens Edward, Uluslararası Gençlik Ödül Programı için Türkiye'ye geldi. Kabataş Erkek Lisesini ziyaret eden Edinburgh Dükü, Kraliçe 2. Elizabeth’ten sonra kraliyet ailesinden okula gelen ikinci isim oldu.
Bu da o dönemki okul müdürünün açıklamaları: “Dünyada bu güne kadar 13 milyon öğrencinin katıldığı, 130’dan fazla ülkede uygulanan, dünyanın önde gelen gençlik eğitim programlarından biri olan ‘The Duke of Edinburgh’s International Award’, Türkiye’de ‘Uluslararası Gençlik Ödül Programı’ ismiyle okulumuzda uygulanıyor.”
Kraliyet ailesinin alicenaplığına, cömertliğine bakar mısınız? Ne kadar da önemsiyorlar dünyanın genç nüfusunu, farklı ülkelerinin okullarının eğitimini. Gözleriniz yaşardı mı sizin de?
Adında millî ifadesi bulunan iki bakanlık var, biri Millî Savunma Bakanlığı, yani askerimiz, ordumuz. İkincisi de Millî Eğitim Bakanlığı. Bütün bu olanlar işte bu bakanlığın içinde gerçekleşiyor. Hem de dünden bugüne değil 100 yıldır.
Okulların sitelerine girip baktığımda yerli ve millî kurumların, T3 Vakfının, Aselsan’ın, Havelsan’ın bu okullarda kariyer günlerine gittikleri, etkinlikler yaptıklarını görüyoruz. Yani kendi gençlerimizi, kendi okullarımızda Alman’dan, İngiliz’den ve Fransız’dan kurtarmaya çalışıyoruz.
Yani elbette bizleri yöneten akıl da benim bu yazdıklarımın farkında. Umarım bir şeyler değişir. Türkiye bir müstemleke ülkesi değil. Marshall yardımlarıyla 50 yıl önce yaptıklarını şimdi okullarımızda, en iyi öğrencilerimize okulları aracılığıyla burslarla, şirketleri aracılığıyla da stajlarla yapıyorlar.
Bir de şu açıdan düşünün. LGS hiç olmasa, iyi öğrenciler en tepe okullara toplanmak yerine dağıtılsa bu tabloya göre bizim çok daha fazla lehimize. Adamlara altın tepside çocuklarımızı sunmak yerine bırakalım iyi öğrenciler tüm okullara dağılsın. Hem okullarını, hem daha alt düzey arkadaşlarını geliştirsin.
Ömer EKİNCİ'den